Category: Uncategorized

#duygular

Bu deneyi Philippa Perry “Keşke Anne Babam da Okusaydı Dediğiniz Kitap”ta Thomas Boyce’un “The Orchid and the Dandelion” adlı kitabından alıntı yaparak aktarıyor.

(Bu kısım, Perry’nin çocukların duygularının yok sayılmamasının, onlarla dalga geçilmemesinin, tam tersine ciddiye alınmasının ruh sağlığı açısından ne kadar önemli olduğunu işlediği bölümden.)

Deney şu şekilde ilerliyor:

Deneye katılan çocuklardan bazıları mutlu, neşeli resimler yaparken, bazıları depremin korkutucu taraflarını çiziyorlar.  Bu iki grup öğrenciden hangisinin deprem sonrası daha sağlıklı olduğuna bakılıyor ve korku/yangın/felaket temasında resim çizenlerin daha az solunum hastalığı geliştirdiği görülüyor.

Yani, P. Perry diyor ki, insanın hikayeler anlatarak ya da sanat üzerinden kendisini ifade etmesi onu korkutan şeyleri sahiplenmesi demek ve bu korkutucu olan şeyler onlardan bahsettikçe korkutucu olma özelliklerini yitiriyorlar. 

Aynı şey tüm duygular için geçerli, örneğin üzüntüden bahsetmek her ne kadar acı verici olsa da, her ifade edildiğinde ve bu biri tarafından anlaşıldığında yoğunluğu biraz daha azalır.

Bir duygu ifade edildiğinde ve bu birisi tarafından fark edilip kapsandığında, onun ruhsal ve fiziksel sağlık üzerindeki olası kötü etkileri azalıyor. Bu çocuklar için de böyle, elbette yetişkinler için de. Üstelik bir yetişkin kendisini ne kadar fark edebilirse, başkası tarafından ne kadar fark edilirse, karşısındaki küçük insanı görebilmesi, anlayabilmesi de o kadar mümkün oluyor. 

Fotoğraf, Pooya Ramezani, Unsplash.

#deney

– Annenin tepkisizliği çocuğun sosyal ve duygusal organizasyonunu bozuyor, çocuğun sosyal etkileşimindeki ve annesi ile olan bağındaki denge bozuluyor.

– Bu deney çocuğun uygun bir karşılığa ne kadar ihtiyacı olduğunu, dışarıdan gelenlere karşı ne kadar hassas olduğunu gösteriyor. Fakat aynı zamanda, annenin gülüşü üzerine kendisinin de keyiflenmesiyle ne kadar metanetli olduğunu da göstermekte.

– Bir diğer yandan, bakım verenin etkileşiminin ve duygusal durumunun bebekteki yansımasını, bebeğin sosyal ve duygusal gelişiminde nasıl etkileri olacağını çok güzel gözler önüne seriyor.
Tam da bu nedenle, bir bebeği gözlemlerken olan bitenin bakım verenden bağımsız düşünülemeyeceğini tekrarlamak yerinde olur: Ebeveyn nasıl bebek için bir ayna görevi görüyorsa, çocuk da ebeveynler için ayna olabilir.

* D. W. Winnicott duygusal gelişimin erken zamanlarındaki aynalamaya çok önem veriyor. Bebek annesini gözüne baktığını ne görür? Kendisini görür. Yani annedeki gurur ve neşe çocuğun kendisini iyi ve güvende hissetmesini sağlar. 

* Heinz Kohut da bunu destekler : Bebeğin hayatta kalması özel bir ruhsal çevre gerektirir. Bu da, çocukla gurur duyan, karşılık veren, empatik kişiler demektir. Bunu ona geri göndermek çocuğa canlılık katar. 

Not: Deney ile ilgili videolara internetten ulaşılabilir.

Fotoğraflar: Sırasıyla ebeca.org ve researchgate.net.

Fotoğraf, Taras Chernus, Unsplash.

#anne-baba-çocuk

Anlamak, en azından anlamaya çalışmak, bunun için kulağı, gözü, kalbi açmak… 

O an diğer her şeyi boşverebilip sadece karşıdakini anlamaya çalışmak.. Kolay gibi geliyor kulağa ama belki de en zor şeylerden biri. Gerçekten de öğrenilmesi, pratik edilmesi gereken bir konu. Genelde akıl başka şeylerle dolu olduğu için ya ful konsantre dinlemek mümkün olmuyor ya da karşısındakini kendi zihnindeki şablona oturtmaya çalışıyor insan.

Bu konular çocuk yetiştirirken gündeme geliyor ama keşke yetişkinler sadece kendi çocuklarına karşı değil diğer yetişkinlere karşı da bu şekilde davranmak, yaklaşmak konusunda dikkatli ve özenli olsa. Keşke öncelik eleştirmek, yargılamak, savunmaya geçmek, kendi düşündüğünü anlatmak değil, anlamak, davranışın ardındaki duyguyu fark etmek, bu duyguya yer açmak, karşıdaki kişinin de fikirlerine, duygularına değer vermek ve saygı göstermek olsa. Tabii, karşılıklı. İkili bir ilişkide bunu tek kişinin yapıyor olması hiç adil ya da sürdürülebilir değil. 

Öyle olsa çocuklarla iletişim konusuna bu kadar kafa yormak zaten gerekmeyecek muhtemelen, hepsi kendiliğinden olacak.

Kitapta ilişkilerdeki misillemeye/etki-tepki reaksiyonuna örnek olabilecek şöyle eğlenceli bir örnek var. Konuşma sert mizaçlı Mr. Garret ile aşçısı arasında geçiyor (sf. 111):

“Şu andan itibaren size karşı daha nazik olacağım.” dedi Mr. Garret.

“Öğle yemeğini biraz geciktirirsem, bana bağırmayacak mısınız?” diye sordu aşçı.

“Hayır.” dedi Mr. Garret.

“Kahve yeterince sıcak olmadığında, yüzüme fırlatmayacak mısınız?”

“Artık hayır.” Mr. Garret’in cevabı empatikti.

“Biftek yeterince pişmemişse, maaşımdan kesmeyecek misiniz?” 

“Hayır bunu kesinlikle yapmayacağım.” diye tekrarladı Mr. Garret.

“Peki.” dedi aşçı, “öyleyse ben de bir daha çorbanıza tükürmeyeceğim.”

Fotoğraf Scott Webb, Unsplash.

#anne-baba-çocuk

Covid döneminde, tam kapanma zamanlarında en çok öne çıkan konulardan biri iletişim konusu oldu. Covid öncesi çocuklar okula gidiyorlar, dışarı çıkıyorlar, akraba görüyorlar, arkadaşlarıyla oluyorlardı. Kısacası başkalarıyla iletişime giriyor, anne-babalar da çocuksuz vakit geçiriyorlardı. Kapanmalarda ise sürekli bir arada olmak gibi zorlu bir süreç bekliyor herkesi…

Bu kitap çocukla iletişimde nelerin önemli olduğunu, çocuğun nasıl bir ruh hali içindeyken neler yaşıyor olabileceğini, neye ihtiyacı olduğunu çok güzel anlatıyor ve iletişim konusunu örneklerle çok güzel açıklıyor.

Çocuk ile iletişim anne-babanın hem kendisiyle hem de diğerleriyle kurduğu iletişime çok güzel ayna tutan bir mesele. Çocuk ile kurulan ilişki, iletişim konusunda yetişkinin neyi yapabilip neyi yapamadığını, hangi konuda fazlalıkları/eksiklikleri olduğunu tüm açıklığıyla gözler önüne seren, anne-babalar kendilerini gözlemlerlerse kendilerine dair birçok şeyi fark edebilecekleri bir ilişki. 

Ancak zor olan şu ki, çocuğun duygusal ihtiyacını karşılamaya çalışırken anne-babaların bazen kendi ihtiyaçlarını görecek alanları kalmayabiliyor, zamanları olmayabiliyor. Zaten genelde de çocuğa idealde nasıl davranmak gerektiği üzerine çok konuşulurken, anne-babanın ihtiyaçları genelde arka planda kalıyor.

Çocuğun öncelikli olduğu kabul ancak bu konu hep iki yönlü düşünülmeli aslında. Çocuğun neye ihtiyacı var ve ama bir de, o an karşısındaki yetişkinin neye ihtiyacı var? Kitaptan aldığım örnekler yetişkinler için de geçerli mesela: Hangi yetişkin güçlü duygular içindeyken öğüt, teselli ya da yapıcı eleştiri kabul eder ki? Hangi yetişkin kötü hissederken net olarak düşünebilir ki..?

Fakat tabii ki çocuğun yetişkinin ihtiyaçlarını anlaması beklenemeyeceği için bu iki katmanlı düşünce süreci yetişkinin sorumluluğunda oluyor ve burada da konu yine farkındalığın önemine geliyor. Çünkü kişi ancak kendisinin ne hissettiğini bilebildiğinde karşısındakini daha objektif bir şekilde değerlendirebiliyor ve bu hiç kolay bir şey değil.

Fotoğraf, Mitchell Luo, Unsplash.

#öneri

Nihan Kaya’yı birçok kişinin tanıdığını ve severek takip ettiğini tahmin ediyorum.
Aslında ben de bu sayfada podcastlarinden ara ara alıntı yapmak ve üzerine tartışmak istedim ancak bir şeyleri seçerken diğer şeyleri dışarıda bırakacak olma fikri bu seri için içime sinmedi. Zaten kendisi de fikirlerini oldukça özet şekilde aktarıyor. Kendi kayıtları kısa kısa -ama tabii ki dolu dolu. Çeşitli uzmanlarla yaptığı konuşmalar ise daha uzun olmasına rağmen, yine o kadar dolu ki hemen geçiveriyor, ne kadar süredir dinlediğini unutuyor insan.

Bu kayıtlarda çok çeşitli konulardan; çocuktan, çocuğa yaklaşımın nasıl olması gerektiğinden, dünyada yerleşmiş olan sistemlerden, ebeveynlerin yaşadıklarından, neyi neden yapıyor olabileceğimizden, vb. bir sürü güzel konudan bahsediliyor.
(Bunları bir podcast programından ses kaydı olarak dinlemek de mümkün, Youtube’da Nihan Kaya’nın sayfasından video şeklinde de.)

Bölümlerden bir seçmece yaparak birkaç başlık vermek isterim:
-Anne Tanrı Değil İnsandır
-Yanlış His Yoktur
-Çocukluk Milyonlarca Yıl Sürer
-“Dünyadayız ve Bunun Bir Çaresi Yok”
-Modern Eğitimin Tarihçesi
-Nazlı Tantoğlu ile Çocuk ve Beslenme
-Uzman Psik. Oya Çanak ile Çocuk ve Uyku
-İşini İyi Yapmak & İyi İnsan Olmak
-Veganlık ve Sağlık
-Yaratıcılık ve Sembolik Çocuk
Ve daha fazlası.
Görüldüğü üzere oldukça güzel bir çeşitlilik barındırıyor.

Bunları bilmek çok güzel ancak şöyle de bir durum var: Bunları dinlemek ve artık biliyor olmak yetmiyor, sonrasında üzerine düşünecek bir sürü malzemeyle kalakalıyor insan. Zihnimize yerleşenleri sorgulamak ve değiştirmek için her zaman fırsat var, ama acaba o motivasyonu bulabilecek, o eforu sarfedebilecek miyiz, bu değişimi yapmak nasıl mümkün olacak..? Kesinlike düşünmeye, uğraşmaya değer konular…

Nihan Kaya’ya teşekkürler.

Fotoğraf, pawel Czerwinski, Unsplash.

#baba işlevi3

Babanın varlığının ve desteğinin bebek/çocuk bakımında elzem olduğunun, babanın ruh sağlığının da çok önemli olduğunun bir kere daha altını çizelim. Buradaki ‘destek’ kelimesinden yola çıkarak yapılabilen ‘babanın olmasa da olacağı, bakım sürecince (sadece) anneye yardımcı ve destek olabildiği’ kodlaması aslında yanlış bir kodlamadır: Babanın yaptığı anneye yardımcı olmak değil, kendi ebeveynliğini/babalığını yapmaktır -ve tabii ki yardım bunun bir parçasıdır, tabii ki eşler birbirlerine yardım edeceklerdir.

Bella Habip’in aktardıklarından devam edecek olursak.. Baba çocuğun ihtiyacı olan güçlü çerçeveyi çizendir aynı zamanda. Winnicott’un “D. W. Winnciott D. W. Winnciott’u anlatıyor” makalesinde bahsettiği iki tür mahrumiyet vardır: Birincisi annenin kaybı ile gelen mahrumiyet, ikincisi çerçevenin ya da bu çerçevenin sağlamlığının kaybı ile gelen mahrumiyet. Her ne kadar annenin de bir çerçeve çizmesi önemli olsa da, çerçeve sağlamlığı ile ilgili olan ikinci mahrumiyet daha çok babayla ilgili olan, babanın koruması gereken kısımdır.

Bella Habip’in belirttiği önemli noktalardan başka bir tanesi de çocuğun yetiştiği ortamda bir yapı olmazsa, saldırganlık ve nefret engellenmezse bakımın çok yetersiz kalacağıdır.

Çocuk çerçeveye mutlaka saldıracak, bu çerçevenin ne kadar sağlam olduğunu test edecektir. Bu sağlamlığı görmeye, yani saldırganlığını ifade ettiğinde yıkılmayan bir yapıya ihtiyacı vardır. Bu şekilde saldırganlığını sağlıklı bir şekilde yaşayabilecek ve onu dönüştürebilecektir.

Fotoğraf, Milad Fakurian, Unsplash.

#baba işlevi2

‘Baba İşlevi’ kitabını kaynak alarak baba işlevi konusuna devam…

Winnicott’a göre babanın en temel rolü anne-bebek ilişkisini korumak, gözetmektir. Babanın görevi sadece anne olmadığında onun yerine geçmek değil, dışarıdan gelecek müdahalelere karşı onları korumaktır. Babanın bu varlığı ve çeşitli dış sorumlulukları üstlenmesi sayesinde, anne bebeğiyle haşır neşir olabilir, dışarıya dönmek zorunda kalmaz. İşte “buradaki baba, anne-bebek biriminin aktif kapsayıcısıdır.”

Baba aynı zamanda ‘yeni’ olmasıyla çocuğu baştan çıkarır: Baba her şeyiyle anneden farklıdır, çocuğuna farklı yaklaşır, oyuncaklarla farklı şekilde oynar ve bunlar çocuğu cezbeder.

Çocuk gelişimsel dönem içerisinde ara ara anneden nefret edecektir. Baba orada var olmasıyla çocuğun nefretini yansıtabileceği bir alan sağlar ver böylece anneyi çocuğun nefretinden korur. Anneyi nefretten koruduğu gibi, anne-çocuk arasındaki sınırı çizen de, bir üçüncü olması özelliği sayesinde, babadır -ve tüm bunlar çocuğun gelişimi için çok kritik noktalardır. 

Fotoğraf, Mario Cruz, Unsplash.

#baba işlevi

Psikanalist Bella Habip bu yazısında Winnicott ve yapıtlarını baba işlevi çerçevesinde ele alıyor. 

Yukarıda alıntıladığım, klinikte karşılaşılan noktanın altını ise, Winnicott’un “İnsan Doğası” yapıtında ‘çocuğun tek başına kalma yeteneğini geliştirmesi için annenin cinsel hayatının önemi’ne yaptığı vurgudan yola çıkarak çiziyor. Çok kısaca söylenecek olursa, Winnicott’a göre bir annenin bebeğini besleyebilmesi kuvvetli bir cinsel uyarım ile olabilmektedir: Burada yazar hem kadınsı olana gönderme yapmakta hem de babanın cinsel gücünü vurgulamaktadır.

Hamilelikte ve doğum sonrasında cinsellik her ikili ilişkide başka şekilde olacaktır elbette. Burada öncelikli olarak kastedilen anne-baba arasındaki cinsel çekim, cinsel arzudur.

Annelerin bebek bakımında (herkesin aklına gelebilecek sebeplerle) öncelikli olması babaların arka planda olacağı anlamına gelmiyor aslında, gelmemeli. Tam tersi, annenin anneliğini daha iyi yapabilmesi babanın varlığı sayesinde mümkündür denebilir.

Bu da bir yandan, babanın da duygusal anlamda nasıl olduğunun ne kadar önemli olduğunu hatırlatmalı bizlere. Hep anne merak ediliyor ve soruluyor ama acaba baba bir bebeğin gelmiş olmasıyla ilgili, baba olmakla ilgili nasıl hissediyor, acaba neler yaşıyor, acaba anneye ve bebeğe bakmaya dair kendini ne kadar hazır hissediyor?

Fotoğraf, Junpeng Ouyang, Unsplash.

#önemli sorular3

Bebeğin her dönemi anne-babaya da kendi o dönemlerini çağrıştırır. Buradan yola çıkarak, bebeğin doğumu ile birlikte anne-baba da belki şunları merak edebilir:

Acaba onların doğumları nasıl olmuş?

İsimlerini kim koymuş? Neden o isim konmuş?

Nasıl birer bebeklermiş?

Onlarla daha çok kim ilgilenmiş? İlk bakım verilen zamanda evde yardımcı olan birileri var mıymış, kimler varmış? Varsa/yoksa bu durumu anne-baba nasıl yaşamış?

Annelerinden süt emmişler mi, ne kadar emmişler, hiç emmemişler mi, bir başkası mı emzirmiş, tüm bu süreçler nasıl geçmiş, uykuları, iştahları nasılmış?

Bunlar vb. sorular ile olası cevaplar hayat akışında anlık değişiklikler yaratmayacak, ters giden bir şeyler varsa bunları bir anda düzeltmeyecektir. Yine de önemlidir çünkü bu çabaların hepsi bütünlüklü bireysel bir öykü yazabilmek için, bugün bebekle birlikte yaşananları anlamaya çalışırken yardımcı olması için, öz farkındalık için önemli olabilecek adımlar. Zaten “Değişim hiçbir zaman birdenbire gerçekleşmez. Bu, bizim çabalamamız gereken bir şeydir.” (D. Siegel, Akılgözü)

Neşe Karabekir’in anneler için yazdıkları ise, hiçbir deneyimin silinmediğini, tüm deneyimlerin beden ve zihin hafızasında barındırdığını bize tekrar hatırlatıyor.
Yaşananlar bir yerlerde duruyor.

Daniel Siegel’in bu kitabında belirttiği birçok güzel şeyden bir tanesi de, kendimize kafayı takarak (kitaba adını veren) ‘akılgözü’müzü geliştirdiğimizde bunun bizi kendimizle daha fazla değil de daha az ilgilenmemiz için özgür bırakacak olmasıdır. Yani duygularımızın ve düşüncelerimizin farkında olup onların baskısı altında olmadığımızda iç dünyamızda daha net olmaya başlarız ve başkalarının iç dünyalarını da daha iyi kavrayabiliriz.

Dünyaya yeni gelen, iç dünyası yeni yeni oluşmaya başlayan bir bebeğe bakım vermeye çalışırken yetişkinlerin kendilerine de alan açması bunlar nedeniyle çok önemli.

Siegel bir de diyor ki, “Araştırmalar çocuklarımızın bize bağlılığının güvencede olduğunun en iyi göstergesinin, kendi çocukluğumuzun öyküsünü uyumlu biçimde anlatma yeteneğimiz olduğunu ortaya koymuştur.”

Fotoğraf, Simone Hutsch, Unsplash.

#önemli sorular2

Acaba annelerinin onlara hamile kalma hikayesi nasıl? Planlı bir hamilelik mi olmuş plansız mı? Beklenen bir zamanda mı olmuş, erken mi olmuş, yoksa geç ya da zor mu olmuş? Anne hamile olduğunu nasıl fark etmiş? Anne-babanın bebek haberine tepkileri nasıl olmuş? Çok kısacası, bugünün anne ve baba adayı, dünyaya gelmeden önce (ve tabii sonra da) acaba nasıl karşılanmışlar?

Acaba anne-babalarının tanışma hikayesi nasıl? Nasıl tanışmış, nasıl vakit geçirmiş, evlenmeye nasıl karar vermişler?

Anne-babanın arası nasılmış, gelen çocukla birlikte bunda bir değişiklik olmuş mu? Olmuşsa nasıl olmuş?

Cinsiyet tercihleri var mıymış? Varsa neymiş, sebepleri nelermiş?

Acaba annenin hamileliği nasıl geçmiş? Neler hissetmiş, neler yaşamış, neler düşünmüş, neler hayal etmiş? Baba bu esnada nasılmış, neler yaşamış? İkisinin arası nasılmış?

Bunlar ve benzeri soruların cevaplarına ulaşmak her zaman kolay olmayabilir. Anne ve/veya baba hayatta olmayabilir, ilişki kopuk olabilir, veya başka bir sebepten bunlar konuşulamayabilir. Bazen, geniş aileden veya aile dışından biriyle konuşmak da mümkün olabiliyor.
Tabii her zaman bu soruların cevaplarını hayal veya tahmin etmek de mümkün.

Elbette ki bu sorular bugünün bebeği ve bugünün anne-baba adayı için de önemli sorular. Onların tanışma hikayeleri nasıl, çocuk yapmaya nasıl karar verdiler, bebek haberine tepkileri nasıl oldu, çocukla ilgili hayalleri var mı, cinsiyet tercihleri var mı, vb…? Tüm bunlar bugünün çekirdek ailesinin hikayesi için önemli sorular.

Bir şeylerin anlam kazanması için herkeste öne çıkacak soruların farklı olabileceğini tekrarlayalım. Her hayat hikayesinde bazı sorular ve cevaplar arka planda kalırken bazıları da arkasında önemli bilgiler barındırabilir. Ayrıca, söze hamilelik dönemi diyerek başladım ancak bu konular her zaman merak edilebilir ve araştırılabilir. Kişi merak ediyorsa bir nedeni vardır, erken ya da geç değildir.

Ben aklımdaki sorularla daha devam edeceğim. Belki sizler de aklınıza gelenleri, önemli olduğunu düşündüğünüz soruları yorumlarda paylaşırsınız.

Fotoğraf, Tim Mossholder, Unsplash.