Bu deneyi Philippa Perry “Keşke Anne Babam da Okusaydı Dediğiniz Kitap”ta Thomas Boyce’un “The Orchid and the Dandelion” adlı kitabından alıntı yaparak aktarıyor.
(Bu kısım, Perry’nin çocukların duygularının yok sayılmamasının, onlarla dalga geçilmemesinin, tam tersine ciddiye alınmasının ruh sağlığı açısından ne kadar önemli olduğunu işlediği bölümden.)
Deney şu şekilde ilerliyor:
Deneye katılan çocuklardan bazıları mutlu, neşeli resimler yaparken, bazıları depremin korkutucu taraflarını çiziyorlar. Bu iki grup öğrenciden hangisinin deprem sonrası daha sağlıklı olduğuna bakılıyor ve korku/yangın/felaket temasında resim çizenlerin daha az solunum hastalığı geliştirdiği görülüyor.
Yani, P. Perry diyor ki, insanın hikayeler anlatarak ya da sanat üzerinden kendisini ifade etmesi onu korkutan şeyleri sahiplenmesi demek ve bu korkutucu olan şeyler onlardan bahsettikçe korkutucu olma özelliklerini yitiriyorlar.
Aynı şey tüm duygular için geçerli, örneğin üzüntüden bahsetmek her ne kadar acı verici olsa da, her ifade edildiğinde ve bu biri tarafından anlaşıldığında yoğunluğu biraz daha azalır.
Bir duygu ifade edildiğinde ve bu birisi tarafından fark edilip kapsandığında, onun ruhsal ve fiziksel sağlık üzerindeki olası kötü etkileri azalıyor. Bu çocuklar için de böyle, elbette yetişkinler için de. Üstelik bir yetişkin kendisini ne kadar fark edebilirse, başkası tarafından ne kadar fark edilirse, karşısındaki küçük insanı görebilmesi, anlayabilmesi de o kadar mümkün oluyor.
Fotoğraf, Pooya Ramezani, Unsplash.