Anlamak, en azından anlamaya çalışmak, bunun için kulağı, gözü, kalbi açmak…
O an diğer her şeyi boşverebilip sadece karşıdakini anlamaya çalışmak.. Kolay gibi geliyor kulağa ama belki de en zor şeylerden biri. Gerçekten de öğrenilmesi, pratik edilmesi gereken bir konu. Genelde akıl başka şeylerle dolu olduğu için ya ful konsantre dinlemek mümkün olmuyor ya da karşısındakini kendi zihnindeki şablona oturtmaya çalışıyor insan.
Bu konular çocuk yetiştirirken gündeme geliyor ama keşke yetişkinler sadece kendi çocuklarına karşı değil diğer yetişkinlere karşı da bu şekilde davranmak, yaklaşmak konusunda dikkatli ve özenli olsa. Keşke öncelik eleştirmek, yargılamak, savunmaya geçmek, kendi düşündüğünü anlatmak değil, anlamak, davranışın ardındaki duyguyu fark etmek, bu duyguya yer açmak, karşıdaki kişinin de fikirlerine, duygularına değer vermek ve saygı göstermek olsa. Tabii, karşılıklı. İkili bir ilişkide bunu tek kişinin yapıyor olması hiç adil ya da sürdürülebilir değil.
Öyle olsa çocuklarla iletişim konusuna bu kadar kafa yormak zaten gerekmeyecek muhtemelen, hepsi kendiliğinden olacak.
Kitapta ilişkilerdeki misillemeye/etki-tepki reaksiyonuna örnek olabilecek şöyle eğlenceli bir örnek var. Konuşma sert mizaçlı Mr. Garret ile aşçısı arasında geçiyor (sf. 111):
“Şu andan itibaren size karşı daha nazik olacağım.” dedi Mr. Garret.
“Öğle yemeğini biraz geciktirirsem, bana bağırmayacak mısınız?” diye sordu aşçı.
“Hayır.” dedi Mr. Garret.
“Kahve yeterince sıcak olmadığında, yüzüme fırlatmayacak mısınız?”
“Artık hayır.” Mr. Garret’in cevabı empatikti.
“Biftek yeterince pişmemişse, maaşımdan kesmeyecek misiniz?”
“Hayır bunu kesinlikle yapmayacağım.” diye tekrarladı Mr. Garret.
“Peki.” dedi aşçı, “öyleyse ben de bir daha çorbanıza tükürmeyeceğim.”
Fotoğraf Scott Webb, Unsplash.