Category: normal/anormal

normal/anormal

(Dünden devam)

Bir durumun normal/anormal yelpazesinde nereye yerleştiği içinde bulunduğu kültür normlarından ne kadar saptığı üzerinden de değerlendirilebilir. Uç bir örnek olacak belki ama, cinsel organları sadece küçük bir kumaş parçasıyla kapatarak gezinmek bir kabilede kimsenin umurunda olmayabilecekken, bir şehirde bu şekilde dışarı çıkmak tüm dikkati çekecektir. Hatta muhtemelen hemen polise haber verilecek, kişi en kısa sürede zapturapt altına alınacaktır.
Burada bu anormal duruma ‘hastalık’ etiketini yapıştırmadan önce bu davranışı araştırmaya devam etmeli ve altında neyin yattığını anlamalı. Eğer bir iddia kaybettiği için şehirde bu şekilde gezinen birisi söz konusuysa başka, nerede olduğunu bilmeyen, kendisini kontrol edemeyen birisi söz konusuysa başka.

Yaş grubu için de aynı şekilde düşünmek mümkün, özellikle gelişimin devam ettiği, ergenlik sonuna kadar olan dönemde: Bir bebeğin/çocuğun/ergenin büyümesinde, uykusunda, davranışlarında, ilişki kurma biçiminde, vs.de normalden sapan bir durum olup olmadığını kendi yaş grubunun özellikleriyle çeşitli karşılaştırmalar yaparak ve kendisini gözlemleyerek anlamak mümkün.
Kendi ülkesinde olan, her iki ebeveyninden de ana dilini duyan bir çocuğun zamanı geldiğinde konuşmaya başlamaması başka, yurt dışında olup gün içinde farklı diller duyan bir çocuğun konuşmaya başlamaması ise başka türlü değerlendirilecektir örneğin.

Bazı anormal durumlar hastalığa işaret eder elbette, ancak hastalık başka, hasta başka. Hatta belki hastalık yok hasta var diye düşünmek daha doğru. Kategoriler iyi ve yeri geldiğinde faydalı ama asla yeterli değil. Ne sağlıklı, ne hastalıklı, ne norm, ne norm dışı, bunlar her kişinin bireyselliğinde çok iyi araştırılması ve anlaşılması gereken konular.

Konuyu bitirmeden, Freud’un bir mektubunda yazdığı “Bir insan yaşamın anlamını sormaya başlarsa, hasta oldu demektir.”i de eklemek istiyorum (Bert Kaplan’ın Akıl Hastalarının İç Dünyası kitabından alıntı). Freud’un ne demek istediği, herkes için değişebilir. Bana bu instagram hesabı çerçevesinde düşününce ebeveynlikle birlikte gelebilen sorgulamayı hatırlattı.

Fotoğraf, Gemma Evans, Unsplash.

normal/anormal2

(Dünden devam)

Öncelikle şunları söylemek iyi olabilir: Her anormal durum ortada bir patoloji olduğu ve müdahale gerektirdiği anlamına gelmez. İnsan çok karmaşık, çok komplike bir varlık, dolayısıyla çeşitli sınıflandırmalar yapıp onlara yerleştirmek için çok uygun değil aslında. Yine de, bir referans noktasının olması düşünme kolaylığı sağladığı için iyi oluyor ve eğer her kişinin bireyselliğine inilebiliyorsa bu referans noktalarının bir zararı değil, bilakis faydası oluyor. Bu durum yetişkinler için de, bebekler, çocuklar ve ergenler için de böyle. Herkes benzer süreçlerden geçse de herkes biricik.

Duygusal stres konusunda ise şunlar araştırılabilir: Kişi ne kadar mutsuz? Ne kadar endişeli? İçinde bulunduğu ruh halinden çıkabiliyor mu yoksa sürekli bununla mı meşgul? Çok öfkeleniyor mu? Duygularını kontrol edebiliyor mu edemiyor mu? Kendisine ya da bir başkasına zarar veriyor mu, ne kadar zarar veriyor? Yani genel olarak iyi mi hissediyor yoksa hep bir sıkıntı, hep içini kemiren bir şeyler var gibi mi? vb.
Bireysel boyutta buna ek olarak işlevsellik konusu var: İçinde bulunduğu hal bir işlev kaybına neden oluyor mu? Daha önceden yapabildiği bir şeyleri artık kesinlikle yapamıyor mu? Sosyal olarak tutumunda bir değişiklik var mı? Mesela arkadaşlarıyla buluşur eğlenebilirken bunu hala yapabiliyor mu yoksa artık mümkün değil mi? vb.

Her duygu her an var olabilir elbette ancak acaba bir duygu ne kadar yoğun yaşanıyor ve hayatın diğer kısımlarını ne kadar etkiliyor?

Bu konu ebeveynlikte neden önemli? Aileye bir bebeğin gelişi, bir çocuk birçok dinamiği tetikleyen bir olay olduğu için, anne-babanın zihnen de çocuklarının yanında olabilmeleri kritik olduğu için önemli. Çünkü ebeveynlikte, annede de babada da beklenmedik duygular, davranışlar, ruh halleri ortaya çıkabilir, bu çok normaldir. Ancak, anne ya da baba yoğun bir duygusal yükle yaşamaya çalıştığında, yeni öğreniyor olduğu ebeveynlikte birtakım şeyler ters gidebilir, bebekleriyle/çocuklarıyla bir aradayken oradaymış gibi hissetmeyebilir, işlev kaybı yaşayabilirler. Eğer bir duygusal yük ayağa çok dolanmaya başlarsa onu biriyle paylaşmak ve hafiflemek iyi bir fikir olabilir.

(Devam edeceğim.)

Fotoğraf, Daniele Levis Pelusi, Unsplash.

normal/anormal1

Bu soruyu psikoloji alanında cevaplayacak olursak, normun dışında bir durum olduğunu söyleyebilmek için kişinin 1) yoğun bir duygusal stres hissetmesi 2) işlevselliğinde ciddi bir düşüş olması 3) içinde bulunduğu kültürel ortamın şartlarından sapmış olması gerektiğini söyleyebiliriz.
İlk ikisi bireysel eksende, üçüncüsü kültürel eksende değerlendirilecek durumlar. Kişide bunlardan biri tek başına da görülebilir, ikisi/üçü bir arada da bulunabilir*.

Bu iki kümeyi birbirinden ayırt edebilmek, iç dünyadan gelen mesajları yakalamak, anlaşılması gereken bir şey varsa anlamak ve böylece ruhsallığın önündeki engelleri ortadan kaldırabilmek, (25 nolu post’a ithafen) hayat oyununa dengeli bir şekilde, istendiği gibi devam edebilmek açısından önemli.

Normun yelpazesi çok geniş olduğu gibi anormalin yelpazesi de çok geniş. Çeşitli dengesizliklerin ve dalgalanmaların sadece insan olmakla ve yaşıyor olmakla birlikte geldiğini de düşününce, neyin normal neyin anormal olduğu konusu, yani bir müdahalenin gerekip gerekmeyeceği konusu oldukça karmaşık bir hal alabiliyor.
Bu konuya dikkat kesilmek, gerektiğinde birileriyle konuşmak, alışılmışın dışına her çıkıldığında hemen telaşa kapılmamak, panik olmamak açısından da kıymetli. Ne de olsa herkes ara ara kendi düzeninden sapar. Ya da mesela gelişimsel dönemde ataklar olur, yetişkinlikte anormal varsayılacak bazı davranışlar gelişimsel dönemlerde çok normaldir, dengesini tekrar bulması için sadece zamanın geçmesi gerekir…

Bu hafta bu konudan devam edeceğim.

*Kaynak: YL Psikopatoloji dersi.

Fotoğraf, Dippyaman Nath, Unsplash.