En çok ‘zihin’ başlıklı birinci postta olmak üzere, zihnin çağrışımsal çalıştığından ara ara bahsetmiştim. Şimdi buna başka bir örnek Irvin Yalom’un Aşkın Celladı ve Diğer Psikoterapi Öyküleri adlı kitabından vereceğim.
Yalom’un bu kitabında bahsettiği hastalarından biri de obez bir kadındır. Bu kişi terapi sürecinde kilo vermeye başlamıştır ve bir süre sonra anlaşılır ki, seanslarında o günkü kilosunda olduğu günlere dair konulardan bahsetmektedir. Örneğin 100 kiloya düştüğünde 100 kilo, 90 kiloya düştüğünde ise 90 kilo olduğu zamanlara dair anılardan bahseder olmuştur. Yani beden algısı üzerinden zihin o zamanları hatırlamıştır, bunları konuşabileceği bir yer olan terapi odasında bahsetmek üzere uzun süre bilinçten uzakta kalan o zamanki kayıtları çekip çıkartmıştır.
Zihin böyle enteresan ve etkileyici bir yapı. Çağrışımsal çalışması ayrı, kaydedilen hiçbir deneyimin silinmiyor oluşu ayrı etkileyici.
Öznel her deneyim kişinin hikayesine yazılır, öyküsünün bir parçası olur. Belki hep hatırlanmaz ama bir olay yaşandığı an hafızaya, zihne, bedene bir şekilde kaydedilir, üzerine yenisi gelse de silinmez. Ne kadar yoğun bir deneyim olduğuna ve ne kadar derine kaydedildiğine bağlı olarak da bilinçdışında kendine uygun bir yere yerleşir ve sonraki deneyimlere çeşitli yansımaları olur.
Freud da ruhsal araştırmayı bir arkeoloji çalışmasına benzetir: Araştırılan, kazılan her katmanın altından bir katman daha çıkar.
Bu katmanların her biri kişiliğin bir parçasıdır; en üstteki katmanın neden ve nasıl öyle olduğunun belirleyicisidir, anlaşılmasına yardımcı olur.
Fotoğraf, Robert Katzki, Unsplash.