anne-baba1

Annelik-babalık söz konusu olduğunda bebeği sevmekten başka bir seçenek olduğu pek düşünülmeyebilir ancak:

“Birçok annenin bebeğini doğar doğmaz sevemediklerini biliyor musunuz? Bu kadınlar bir üvey annenin hissedebileceğine benzer şekillerde kendilerini kötü hissederler. Bebeklerini seviyormuş gibi yapmaya çalışırlar ama bunu başaramazlar. Halbuki sevginin birden bire ortaya çıkmadığını, aksine zamanla geliştiğini önceden bilseler bu durumla baş etmeleri kolaylaşırdı.” (Winnicott, Ebeveynlerle Sohbet, sf. 9)

“Sevmemenin de ötesinde, annenin bebeğinden nefret etmesi hiç de az rastlanan bir durum değildir. Yapılması gerekenleri vekaleten yapıyormuş gibi hisseden ama aslında bebeğine oldukça iyi bakan sıradan kadınlardan söz ediyorum.” (sf. 10)

“Bebeğine zarar vereceği korkusuyla yaşayan, anlaşılmayacağını düşündüğü için yaşadığı sıkıntıları anlatamayan pek çok anne tanıyorum.” (sf. 10)

“İnsan doğasının derinlerinde gizli kalan çok şey vardır ve ben kendisi için her şey çok basit ve pürüzsüz olan, tüm cevapları bilen, hiç tereddüt yaşamayan bir annenin çocuğu olmak yerine insan olmaya ilişkin tüm içsel çatışmalara sahip bir annenin çocuğu olmayı tercih ederim.” (sf. 10)

Herkesi ve her deneyimi hep çok güzel kapsayan Winnicott, bunları iyi ki gözlemlemiş, iyi ki yazmış.
Bunları bilmek ebeveynlerin rol yapmalarının gerekmediği, olanların kendi haline bırakılabildiği, çıkacak duyguların kendi ritminde çıkmalarına izin verildiği, her türlü duygu ifadesinin kabul gördüğü, insan olmakla birlikte gelen çatışmaların sahiplenildiği, böylece çocuğun da gerçek duyguları ile temas edebildiği, onları ifade edebildiği ve yaşayabildiği günlerin hoş karşılanması için bir umut ışığı oluyor.

Fotoğraf, David Pisnoy, Unsplash.

07/12/2020

Kategori: anne-baba