Aklımıza “birden” bir şey geldiğinde ya da “beklenmedik” bir anda duygulandığımızda, nasıl olduğunu anlamadan öfkelendiğimizde, sessizleştiğimizde, içimize kapanmak istediğimizde, dış dünyada bir yerlerde bunların bir tetikleyicisi olduğunu düşünebiliriz.
Mesela üç yaş çocukların olduğu bir yeri düşünelim. Bir kişi orada vakit geçirdiğinde kendi üç yaşına dair anıları canlanabilir ve farkında bile olmadan o döneme dair duygular uyanabilir, hatta devamında o duygular çeşitli davranışlara dönüşebilir. Bunlar bilinçli de olabilir bilinçsiz de olabilir.
Bunun aynısı aramıza bir bebek katıldığında da olur: Bebek etraftakileri kendi bebekliğine götürür. Bebek bakım veren kişiye %100 bağımlıyken etraftakiler de en bağımlı olduğu erken dönem ilişkilerine giderler örneğin. İstesek de istemesek de bu olur ve inanın, bebeklikte özellikle dil öncesi dönem ÇOK yoğun deneyimler içerir.
Yani ebeveynler bir yandan bebeklerine en iyi bakımı vermeye çalışırken bir yandan da geçmiş deneyimleri canlanmaktadır ve bu bebek bakımını oldukça zorlaştıran bir durumdur: Hem omuzlarına binen yeni sorumluluklarla uğraşmaktadırlar hem de kendi iç dünyaları mütemadiyen tetiklenmekte, zihinleri kendi bebekliklerine geri dönmektedir.
Bir şeyleri anlamak istediğimizde bu dinamiği bilmek önemlidir. Neyi neden yaptığımızı, söylediğimizi, düşündüğümüzü her zaman bilmek mümkün değildir ve bu gerekmemektedir de ama yine de böyle bir zihin taşıdığımızı bilmek değerlidir. Bilinçdışı katman yoğun bir şekilde çalışır, dolayısıyla bilinçli olarak da hem bugüne hem de geçmişe alan açmak, bu mümkünse, rahatlatıcı olabilir.
Yarın bu konuyu biraz daha örneklendireceğim.
Fotoğraf Mona Eendra, Unsplash