Category: psişe

psişe2

İç dünyada bir karmaşa, bir çatışma olduğunda, daha doğrusu bir şeyler kendine içeride çözüm bulamadığında ve iç denge bozulur gibi olduğunda ego patolojiyi göze alır, dışarıya çeşitli mesajlar gönderilir.
Bu, birtakım deneyimlerin anlam arayışına çıkması olarak da düşünülebilir: Bu semptomlar çeşitli sebeplerle tetiklenen, bir bağlama oturmak isteyen, bir şekil almak isteyen ve ama bunları yapamayan deneyimlerin dışarıya yaptığı yardım çağrısıdır.
(Semptoma kısaca ‘normun dışında kalan şey’ diyelim. Bir belirtinin ne zaman bir semptom olduğu, var olan normun sınırlarını geçtiği, hangi noktadan sonra yardım çağrısı olduğu ayrı bir paylaşımın konusu olsun.)

Bir semptom zihinsel boyutta olabildiği gibi (akıldan bir türlü çıkmayan endişeli ya da depresif düşünceler, orantısız korkular, tüm girişkenliği etkileyecek kadar yoğun bir özgüven eksikliği, vb.) davranışsal boyutta da olabilir (sürekli el yıkamak, yemekten kesilmek/çok yemeye başlamak, uyuyamamak/çok uyumak, sosyal hayattan kesilmek, vb.). Beden ise en son araçtır. Yani bir deneyim anlam arayışına çıktıysa ama zihne ulaşamıyorsa, bir düşünceye, davranışa dönüşemiyorsa bedeni kullanır (kalp çarpıntısı, ara ara nefesin kesilir gibi olması, mide rahatsızlıkları, şiddetli baş ağrıları, egzama, vb.). Tabii bu eksenleri birbirinden tamamen ayırmak mümkün de değil ancak öyleymiş gibi tartışmak düşünme kolaylığı sağlaması açısından iyi.
Bir de önemli not: Burada hemen tersine bir sebep-sonuç ilişkisi kurmamak lazım. Bedensel bir sıkıntı olduğunda önce buna sebep olabilecek biyolojik kökenleri araştırmak, eğer bir sebep bulunamıyorsa psikolojik temelde düşünmek gerek.

Kısacası, bir olay ne kadar zihinselleştirilebilirse semptoma dönüşme olasılığı o kadar az olur denebilir. Yani bir olay kişi tarafından ne kadar anlaşılırsa, zihninde ne kadar bir şekil alırsa, ne kadar bir anlama oturursa, ne kadar kişinin hikayesine yerleşirse ruhsallığa olan yükü o kadar az olur.

Fotoğraf, Wengang Zhai, Unsplash.

psişe1

Bedenimiz nasıl yemekle besleniyorsa, ruhumuz da deneyimleri yer, ve içine doğduğumuz ortamı deneyimlemeye hayata geldiğimiz ilk anda başlarız.
Bu analojiyi örneklerle pekiştirecek olursam:
-Nasıl bedenimiz yemeğe doymalıysa, ruhumuzun da deneyime doyması önemlidir. Ancak nasıl bebekken her şeyi sindiremiyor, bakım verenimiz sayesinde aşama aşama, yaşımıza uygun olacak şekilde yeni besinlerle tanışıyorsak, ruhumuz da o şekilde beslenmelidir: O da zamanla gelişir ve sindirebilmek için, deneyimi yavaş yavaş, içinde bulunduğu döneme uygun şekilde almalıdır.
-Besin nasıl vücutta parçalanır ve bu sayede kullanılırsa deneyimler de bir prosesten geçip ruha yerleşirler. Bu sürecin yolunda gitmesi için deneyim dozunda yaşanmalıdır, eksiklik ya da fazlalıklar ruhsallıkta aksamalara neden olacaktır.
-Gereğinden fazlasıyla az yediğimizde aç kalırız, bu açlık sürekli yemek düşünmeye kadar varabilir. Yaşanması gereken bir deneyim de fazlasıyla az yaşandığında o deneyime aç kalırız, ona olan ihtiyacımız artar. Mesela annesiyle yeterli deneyimi yaşamadığı için annesine yeterince bağlanamayan bir bebek annesiyle olan ilişkisinden çıkıp başkalarıyla ilişkilenmekte zorlanır, onun ihtiyacı önce anneye doymaktır.
-Gereğinden fazlasıyla çok yediğimizde yemeğin ne kadar iyi ya da güzel olduğu önemini yitirir, rahatsız oluruz. Bir deneyim de gerektiğinden fazlasıyla yoğun yaşanırsa iyi olmaktan çıkar. Mesela güvenli bir şekilde tutulması gereken dönemde tutulan ama artık serbest bırakılabilecek dönem geldiğinde de sıkı sıkı tutulmaya devam edilen bir çocuk için bu boğucu bir deneyim olacaktır.
-En basit şekliyle, iyi yediğimizde iyi hisseder, kötü yediğimizde kötü hissederiz. İyi şeyler yaşadığımızda iyi hisseder, kötü şeyler yaşadığımızda kötü hissederiz.
-Bir şeyi sindiremediğimizde rahatsız oluruz, belki bir yerimiz ağrır, bir deneyimi sindiremediğimizde de rahatsız oluruz ve ruhumuz ağrır, destek gerekebilir.
-Herkesin yemek kapasitesi farklı olduğu gibi deneyim kapasitesi de farklıdır. Nasıl herkes aynı yemekten başka keyif alırsa, bir deneyim de farklı şekillerde yaşanır. Bazı deneyimler de proses edilmek ve ruhta akmak yerine, mideye oturan yemekler gibi ruha çiğ çiğ oturur.