Category: gelişim

gelişim2

(Dünden devam)

Genetikleri de çevreleri de aynı olan tek yumurta ikizlerinde bile bebekler ilk günden itibaren farklı deneyimler yaşamaya başlarlar. Her bebek ve çevresi arasında başka bir dans vardır. İkizlerin her biri annesine farklı yaklaşır, veya anne biri acıktığında enerjik diğeri acıktığında ise yorgun olabilir mesela. Bunlara benzer birçok nedenle annenin bebeklere karşı davranışlarında birtakım farklılıklar olur. Dolayısıyla çok erkenden bebeklerin dünya algıları farklı bir yolculuk izlemeye başlar. Farklılaşan iki çocuk ebeveynlerine farklı davranır, ebeveynler de onlara farklı davranır, bu döngü böyle devam eder.
Zaten iki yetişkin ilişkisinde de bu böyle değil midir? Herkesin belli bir karakter yapılanması olsa da, herkes her arkadaşıyla, her dostuyla tıpatıp aynı ilişkide değildir.

İlk yıllarda beyin çok yüksek bir hızda gelişir, zihinde birçok bağlantı kurulur, deneyimler kaydedilir, kişinin dünyayı algılayışını etkileyecek bir altyapı oluşur, bunlar çok doğru. Ayrıca bir deneyim ne kadar erken yaşandıysa gelişimde o kadar önemli ve belirleyicidir. Ancak beyin gelişimi ve değişimi sonra da devam eder.
İkizlerde ilk yıllarda bile olan farklılaşmalara benzer olarak, aile dışı deneyimler de herkeste farklılaşmalara sebep olur, kişilik gelişiminde rol oynar.

Çocuğun ilkokul çağında neler yaşadığı, grup oyunlarında yer alıp almadığı, akranlarının arasında ne kadar kabul edilip edilmediği, ergenliğe doğru ilerledikçe yakın bir dostluğunun olup olmadığı, ne kadar reddedilip reddedilmediği, ve benzeri birçok deneyimin kişiliğinde bir yansıması olacaktır. Ne de olsa, normal şartlar altında, bir yaştan sonra akran grubunun önemi ailenin önüne geçer.

Dolayısıyla, Judith Rich Harris’in aile içi yaşantılarının önemine yapılan vurguya karşılık getirdiği argümanlar üzerine düşünmeye değer.

Fotoğraf, Unsplash.

gelişim1

Judith Rich Harris ‘No Two Alike’ (‘Kimse Birbirine Benzemez’?) adlı kitabında her bireyin karakter yapılanmasının biricikliğini ele alıyor. Genetiğin ve içine doğulan aile ortamının önemini yadsımadan aile dışındaki öznel her tekil yaşantının da kişilik oluşumunda nasıl büyük bir etkisi olabileceğini derinlemesine anlatıyor. Bunu bir yerde tek yumurta ikizleri üzerinden, şu şekilde örneklendiriyor (ben burada biraz daha karikatürize ediyorum):

Tek yumurta ikizlerini düşünelim, bu iki kişi aynı anneye aynı babaya aynı genetik yapıya aynı aile ortamına sahipler. Bu mümkün olmasa da (çünkü aynı ebeveyn her çocuğuna farklı bir ilişki kipiyle yaklaşır) anne-babaları her ikisine de aynı şekilde yaklaşıyorlar diyelim, bu da mümkün değil ama hep aynı deneyimleri yaşıyor olsunlar, aynı hızda büyüsünler, bunlar da mümkün değil tabii ama hep aynı hissettiklerini, hep aynı arkadaşları olduğunu ve herkesin onlara hep aynı şekilde davrandığını düşünelim. Okul çağında da aynı okulda ve tabii aynı sınıfta olsunlar.
Şimdilik beyin yapılanmalarının da tıpatıp aynı olduğunu söyleyebiliriz.
Harris şunu vurguluyor: Mesela bir gün bu ikizlerden biri tuvaleti geldiği için dersten çıkarsa, o anda beyin yapılanmalarında farklılaşma başlar. Çünkü bu ayrılıkta mutlaka başka şeyler yaşarlar ve yaşanan deneyimlerle birlikte ya beyinde var olan bir ağ kullanılır (ve böylece bu ağ pekişir) ya da yeni ağlar kurulur. Tuvalete giden belki bir otorite figürüyle karşılaşır ve azarlanır, belki sevdiği bir arkadaşıyla karşılaşır ve biraz muhabbet eder, mutlu olur, belki başka bir şey olur, belki de hiçbir şey olmaz. Sınıfta kalan da bir şeyler yaşar, belki zor bir soruyu doğru yapar ve övgü alır, belki çok kolay bir soruyu yapamaz ve dalga konusu olur, belki de bunların hiçbiri olmaz. Ama farklı bir şeyler yaşanır ve bir şeyleri farklı algılamaya, aynı şeye farklı tepkiler vermeye, farklı düşünmeye ve hissetmeye başlarlar. Kısacası, beyinlerinde farklı dallanmalar oluşmaya başlar, bu da kişilik yapılanmalarında farklılaşma başlatır. Her geçen gün de biraz daha biricik olurlar.
(Yarın devam…)

Fotoğraf, Alice Butenko, Unsplash.